Macaristan'da Osmanlı-Türk Mimarisi
ve Türkiye'de Macar İzleri Sergisi

Sanatçı: Tamás Pintér


Trabzon Hamamizade İhsan Bey Kültür Merkezi'nde 25.11.2020 - 31.01.2021 tarihleri arasında ziyarete açık olacak olan sergi düzenlendi.
Tamás Pintér'e ait çalışmalar ücretsiz olarak bölge halkının ziyaretine açıldı.

Aşağıda örnekleri olan sergiyi bu tarihler arasında ziyaret edebilir ve tüm eserleri inceleme fırsatını bulabilirsiniz.

Macaristan'da Osmanlı-Türk Mimarisi

GÜL BABA TÜRBESİ (BUDA/BUDİN)

Efsanelere göre Gül Baba Budin'e 1541 yılında Kanuni'nin ordusuyla birlikte geldi. Budin'in fethinden hemen sonra camiye dönüştürülen "Aziz Maria" kilisesinde ilk Cuma namazını onun kıldırdığı söylenir. O sırada toprağa düşerek şehit olmuş ve tabutu bizzat Sultan tarafından mezarına, bugünkü Gül Tepesi'ne taşınmıştır. Daha sonra mezarının bulunduğu yerde Yahyapaşazade Mehmet tarafından 1543-1548 yılları arasında bir türbe inşa ettirilmiştir. Hemen yakınında da Gül Baha'nın tarikatı olan bir Bektaşi dergâhı oluşturulmuştur. Türbe kısa sürede çok ziyaret edilen ve imparatorluğun bu bölgelerinde çok tanınan kutsal bir mekân haline gelmiştir. Gül Baha'nın ünü Osmanlı döneminin ardından da devam etmiştir. Günümüzde bile türbe çok ziyaret edilmektedir. Basit bir sekizgen şeklinde inşa edilen kubbeli türbe binası tarihin tüm sarsıntılarını aşmayı başarmış ve günümüze kadar gelebilmiştir. Osmanlı döneminin ardından bina şapel olarak kullanılmış ve sonra da János Wagner'in mülkiyetine geçmiş ve çevresine bir villa inşa edilmiştir. Bu bina ikinci dünya savaşında hasar görmüş ve de 1970'Ii yıllarda da yıkılmıştır. Türbe ve çevresi bugünkü görüntüsüne 1990'Iı yılların sonunda kavuşmuştur.

VELİ BEY ILICASI (BUDA/BUDİN)

Budin kalesinin surlarının hemen kuzeyindeki şifalı suların kaynağında ortaçağ döneminde de bir zamanlar bir darüşşifa - hastane - bulunmaktaydı. Ancak burada ciddi bir ılıca tesisi Türkler tarafından inşa edilmiştir. Bu binanın ilk kurucusu ya da sahibi 16 yüzyılın ortalarının önde gelen akıncılarından Veli Bey'dir. Ilıca adını ondan almıştır. Ancak ılıca bugünkü görüntüsüne, Sokullu Mustafa Paşa zamanında, belki de onun atandığı 1574 yılında kavuşmuştur. İlginç bir plana ve de 4 ayrı küçük iç alana sahip olan ılıca 18 - 19. yüzyılda inşa edilen Császár Ilıcasının bir parçası olarak bugüne kadar gelebilmiştir. Bugünkü görüntüsüne de 2011 yılında yapılan restorasyonla kavuşmuştur.

UJİÇELİ HACI İBRAHİM CAMİSİ (ESTERGON)

Aşağı şehirdeki rıhtım bölgesinin kuzey ucunda değirmenlerin bulunduğu yerde ilginç bir bina kalmıştı: Ujiçeli Hacı İbrahim Camisi. Bu caminin kurucusu, adı itibarıyla Batı Sırbistan'daki Ujiçe şehrinden olsa gerekti. Ve büyük bir ihtimalle de asker değildi. Estergon'daki Cami dikdörtgen şeklindeki camilerdendi. Bu nedenle de kubbesi yoktu. İlginç özelliği, hemen şehrin surlarında girişteki kapının üzerine inşa edilmesiydi, bu nedenle duvarında ateş etmeye yönelik küçük delikler de vardı. Bu bina bir ev olarak kullanıldı ve böylece 2000 li yıllara kadar ulaştı. Çoktan yıkılmış olan minaresi de kısmen yenilendi. Macaristan'da ender bulunan bir hazine olarak, duvarlarındaki yazıların izleri de keşfedildi.

MALKOÇ BEY CAMİSİ (SIKLÓS)

Malkoç Bey 16 yüzyıl ortalarında Hırvat topraklarında görev yapıyordu. Macar topraklarına gelişi enderdi. Ancak 1563-64 yıllarında Pécs Beyi olarak atandı. Belki de adına Cami inşa edilmesi fikri o zaman doğmuştur. Orta büyüklükteki kubbeli cami görkemli bir bina değildir, ancak Osmanlı egemenliği döneminde Macar topraklarında inşa edilen önemli binalar arasındadır. Osmanlı döneminin ardından Cami gerektiği gibi kullanılamadı. Konut olarak da işlev gördü ve işyeri olarak da kullanıldı. 1970-1980 yılları arasında restore edildi. Ferenc Mendele'nin planları doğrultusunda gerçekleşen restorasyonla zaman içinde yıkılan kubbe sekizgen yapının köşelerinden yükselen kademeli ağaç direklerle ahşap levhalarla yeniden düzenlendi. Bu ilginç restorasyon 1993 yılında Avrupa Nostra ödülü aldı. Malkoç Bey Camii modern restorasyona bir örnek olarak Siklós'un önemli bir kazanımıdır.

Türkiye'de Macar İzleri

ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ

Mustafa Kemal Atatürk'ün amacı Türkiye Cumhuriyeti'ni tüm bölge ve yöreleriyle modern bir ülke haline getirmekti ve bu planın en önemli halkası yeni başkent Ankara idi. Başkent hem mimari açıdan hem de kurumsal olarak yenilenmeyi temsil ediyordu. Başkentte bir Etnografya Müzesi oluşturulması önerisi Atatürk'e 1924'de o dönem Ankara'da yaşayan Gyula Mészáros (1883-1957) tarafından sunuldu. Kurumun ilk müdürü yükseköğrenimini Budapeşte'de tamamlayan ve Eötvös Collegium'un da üyesi olan, arkeolog ve etnografya uzmanı Profesör Hamit Zübeyir Koşay (1910-1984) oldu. Müze kuruluşundan itibaren Macar müzesi materyallerine dayanmakta olup ilk hedefi Türkiye Cumhuriyeti’nin halk gelenek ve köklerini tanıtmaktı. 1930'da inşa olunan bina Cumhuriyet döneminin ilk tipik binalarından olup Mimarı Arif Hikmet Koyunoğlu'dur (1888-1982). Bu kurumun ne kadar önemli olduğunun bir başka göstergesi de Atatürk'ün cenazesinin, 1938-1954 yılları arasında Anıtkabir hazırlanıncaya kadar bu binada muhafaza edilmesidir.

ESKİ MACARİSTAN BÜYÜKELÇİLİĞİ BİNASI (ANKARA)

Ankara'nın Türkiye'nin yeni başkenti olarak ilan edilmesiyle birlikte 1924'de Ankara'da diplomatik faaliyetlere başlayan ilk ülkelerden biri de Macaristan'dır. Dağılan Avusturya Macaristan İmparatorluğu'nun diplomatik misyonları Viyana ve Budapeşte arasındaki anlaşma uyarınca Avusturya mülkiyetine geçtiğinden Macar Kraliyeti de Ankara'da bağımsız bir faaliyete başlar. Türkiye Cumhuriyeti'ndeki ilk Macar büyükelçi 27 Mayıs 1924 tarihinde görev mektubunu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'e takdim ederek göreve başlayan László Tahy'dir (1881-1940). Macar Krallığı diplomatik misyon faaliyetleri için Kızılay Gazi Mustafa Kemal Bulvarı No: 10 adresindeki, I. Dünya savaşı öncesinde inşa edilmiş ve o dönem Ankara'sının en kayda değer binalarından birini satın alır. Bu bina daha sonra 1997 yılında Macar dışişleri bakanlığı tarafından satılacaktır. Bu tarihi bina bugün restoran olarak çalışmaktadır. Yaşlı Ankaralılar arasında Macar büyükelçiliğini hala bu binada arayanlar bile olmaktadır.

ANKARA'NIN İLK METEOROLOJİ İSTASYONU

1920 ve 1930'lu yıllarda Ankara'da çalışan bir inşaat mühendisi olan György Tittes, Ankara'da inşa edilen ilk meteoroloji istasyonunun planlarını hazırlamıştır. Bu istasyonun inşası tüm ülkede meteoroloji hizmetlerinin faaliyete başlamasında çok önemli bir yer tutar. Antal Réthly tarafından uygulanan bu program kapsamında inşa edilen istasyon, 1927 yılında hizmete girmiş ve yapımında Türk ve Bulgar inşaat işçileri görev almıştır. 1933 yılında Tarım Fakültesine devredilen istasyon, ardından Veterinerlik Fakültesi kapsamına alınmış, 2012- 2013 yıllarında restore edilmiş ve günümüzde Tarih Müzesi olarak faaliyet göstermektedir. György Tittes ise 1940'lı yıllarda Macaristan Coğrafya Kurumu üyesi olarak Ulusal Orduevinde Türkiye üzerine konferanslar düzenlemiştir.

BERCSÉNYİ KONAĞI (TEKİRDAĞ)

Kont Bercsényi Miklós (1665-1725), II. Ferenc Rákóczi'nin dostu ve en sadık generallerinden biridir. Kendisi aynı zamanda, 1703-1711 yılları arasında süren Macar Bağımsızlık Savaşının kaderini belirleyen şahsiyetlerdendir. 1711-1716 yılları arasında Lehistan, Bogdan ve Eflak'da yaşamıştır. Fransa'da bulunan II. Ferenc Rákóczi'nin, Sultan III. Ahmet'in Habsburglara karşı ortak mücadele teklifini kabul ederek, 10 Ekim 1717'de Gelibolu'ya gelmesinde büyük payı vardır. Bercsényi bu tarihten itibaren ölümüne kadar Rákóczi'nin yanında olmuş ve 4 Ocak 1718 tarihinde Sultan III Ahmet'in, II. Ferenc Rákóczi'yi Edirne'deki sarayında kabul etmesi töreninde de bulunmuştur. 24 Nisan 1720'de Rákóczi ile birlikte Tekirdağ'a gelmişlerdir. Eşi Krisztina Csáky (1654-1723) da onlarla birlikteydi. Bercsényilerin Tekirdağ'da iki konakları olup, Peştamalcı Caddesi no 85-87 adresinde bulunan konak, enkaz halinde de olsa henüz ayaktadır. Bercsényi ve eşi Tekirdağ'da vefat etmişlerdir. Bercsényi'nin mezarı 1725-1906 yılları arasında Tekirdağ'da bugün artık olmayan Panagija Revmatokratira Rum Ortodoks kilisesinde, Karısının mezarı ise İstanbul'daki Saint Benoît kilisesindeydi. Her ikisinin külleri 1906 yılında, II. Ferenc Rákóczi'nin külleri ile birlikte Macaristan'a getirilmiş ve II. Ferenc Rákóczi döneminin başkentlerinden biri olan Kassa şehrinde, Aziz Erzsebet kilisesine defnedilmişlerdir.